İzmir'de dikkat çeken detay: Depremin etkisini 2-3 kat artırdı

İzmir Seferihisar açıklarında meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki deprem sonrası kentsel dönüşüm tartışmaları yeniden başladı. Uzmanlar sadece binalardaki malzeme kalitesine değil binanın yapılacağı zeminin de önemine dikkat çekerek, "“Biz bu zeminlere alüvyon zemin diyoruz. Özellikle Bayraklı bölgesinde zemin ivmeyi, şiddeti 2-3 kat büyütmüş" uyarısında bulundu.

GİRİŞ 04.11.2020 11:16 GÜNCELLEME 04.11.2020 11:25
Bu Habere 10 Yorum Yapılmış

Özgür Gündüz/Haber7.com

İzmir'de meydana gelen 6.6'lık depremin yankıları devam ederken, Bayraklı'daki binalar ile ilgili şoke eden bir araştırma ortaya çıktı. Bayraklı Belediyesi'ne bağlı Deprem Etüt Merkezi'nin analizini yaptığı binaların yüzde 57'sinin "çok riskli" grupta olduğu ve 20.000 binadan sadece yüzde 5'inin risksiz olduğu ortaya çıktı. Konuyla ilgili Haber7.com’a açıklamalarda bulunan uzmanlar, İzmir’de meydana gelen 6,6 şiddetindeki bir depremin hasarının bu kadar fazla olmasının nedenini kötü zemin olarak açıklayarak, “Biz bu zeminlere alüvyon zemin diyoruz. Özellikle Bayraklı bölgesinde zemin ivmeyi, şiddeti 2-3 kat büyütmüş. Oradaki yapıları depreme dayanıklı yapılsa da belki bir kısmı yine hasar görecekti belki yıkılacaktı ama zarar bu kadar büyük olmayabilirdi” ifadelerini kullandı. Zorunlu deprem sigortasını zorunlu trafik sigortasına benzeten ve sorunun bu yöntemle kolaylıkla çözülebileceğini savunan uzmanlar, "İzmir’de zorunlu deprem sigortası yapılmış bina oranı yüzde 54 civarında. Bunun yüzde 100 olması gerekiyor. Adı üstünde zorunlu ama yapılmamış. Bu sigortasız bir aracın trafikte dolaşması gibi bir durum. 1999 sonrası atılan bu adım çok önemli ama uygulamada sıkıntı var. Bu sistemi düzgün bir şekilde işletirsek bütün sorunlar kendiliğinden çözülmüş olacak" ifadelerini sözlerine ekledi.

 

METREKARESİNE BAKARAK EV ALINMAZ

Yeni ev arayışında olanlar kiralayacak ya da satın alacakları yapıların özellikle depreme dayanıklı olup olmadığını ciddi bir şekilde sorgularken, evlerin bodrum katlarına dahi detaylı incelemeye başladıkları belirtiliyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Karatay Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüsnü Can, “İki türlü konut var. Sıfırdan konut ve daha önceki yıllarda yapılmış yapılardan birine talip olmak şeklinde. 1999 yılındaki depremden sonra yapılan konutların oldukça iyi durumda olduklarını biliyoruz. Bu dönemden sonra yapılan konutlar yeni yönetmeliklere göre yapıldı ve elle yapılan betonların yerine mikser betonların kullanılmasından dolayı bu yapıların iyi durumda olduklarını söyleyebiliriz. Ancak 20-25 sene öncesinde yapılmış binalar çok da iyi durumda değiller. 1999 depremi bize büyük bir ders oldu. Bu yıldan sonra yapı denetimi devreye girdi. Tabiki binanın dışından bakarak durumu anlamak mümkün olmuyor. Vatandaşımız salonuna, mutfağına veya metrekaresine bakıyor” dedi.

 

PROJEDE HATA ORANI YÜZDE 10 UYGULAMADA YÜZDE 90

Yeni yapılan binaların denetimini 1999 yılından sonra yapı-denetim firmalarına devredildiği hatırlatan Hüsnü Can, “20 dairelik bir binada daire almadan önce dairenin depreme dayanıklı olup olmadığını kontrol ettirmek istiyorsunuz. Talip olduğunuz daire depreme dayanıklı çıkmadığı takdirde binadaki diğer dairelerle yaşanacak sosyal sorunlar da ortaya çıkıyor. Bu konuda imar müdürlüklerine başvurduğunuzda da çok sağlıklı sonuç alamayabilirsiniz. Çünkü bina denetimleri 1999 yılında başlatılan kentsel dönüşüm sonrası belediyeler tarafından değil profesyonel yapı-denetim firmaları vermeye başlandı. Bu firmalara başvuru yapılabilir. Ancak bu firmalar mevcut binaları değil yeni binaları denetliyor. Önceki binaların sadece belediyedeki projelerini kontrol ettirebilirsiniz. Binaya proje üzerinden bakıldığında güvenli görülebilir. 40 yıllık tecrübeme dayanarak söylüyorum bu projelerde hesap hata oranı yüzde 5-10 civarındadır.  Geri kalan yüzde 90-95 ise taşıyıcı sistem kesimi, malzeme kullanımı gibi uygulamadaki hatalardır” ifadelerini kullandı.

1 KİŞİ DE OLSA BİNA YIKILIR

Mülk sahibi isterse binada 100 daire olsun. Şüpheleniyorsa profesyonel yapı-denetim firmalarına başvurarak gerekli incelemeyi yaptırabilir. Bina depreme dayanıklı değil ise bölgenin şehircilik müdürlüğüne bildiriliyor ve yıkım kararı alınıyor. 60 gün içinde yıkılmaz ise devlet tarafından yıkıyor. Bu duruma diğer daire veya mülk sahiplerinden itiraz gelebilir. Bunun için komisyon kuruluyor ve raporun doğruluğu araştırılıyor. Buna göre da karar alınıyor. Daha önceleri bu konu için mahkemeye gitme hakkı tanınmamıştı, şimdi mahkemeye gitme hakkı da bulunuyor.

KÖTÜ ZEMİN DEPREMİN ŞİDDETİNİ ARTIRDI

İzmir’de yıkılan yapılara bakıldığında sorunun üstyapılarda değil zeminde olduğuna dikkat çeken Can, “Bu bölgenin zeminin fevkalade kötü olduğu biliniyor. Biz bu zeminlere alüvyon zemin diyoruz. Bu zeminler 6,6 büyüklüğündeki bir depremi 8 şiddetine çıkarıyor. Yani depremin şiddetini, ivmesini büyütüyor ve yapıyı etkileyen deprem kuvvetlerini aşırı etkiliyor. İzmir’deki yapılar bu nedenle yıkıldı. Bunun dışında yapılardaki tadilatlarında büyük etkisi oluyor. Taşıyıcı sistemlerin yani kolonların projede olmasına rağmen kesilmesi en bilineni. Bu tür işlemler hep kolluk kuvvetlerine hem de belediyelere şikâyet edilebilir. Bu can ve mal güvenliği ile ilgili bir konudur. İzmir’de de bu konu tartışılıyor. Binaların fotoğrafları var ve projeye bakılarak nasıl bir işlem yapıldığını anlamak mümkün. Elimizde binanın bir fotoğrafı olmasa bile yıkılmış bir yapıda taşıyıcı sistemlerin kesilip kesilmediğini de anlamak mümkün. Bunu için yeniden bir bina yapıyormuş gibi hareket ederek enkazdan çıkan kolon ve demir parçalarını boş bir alana yerleştirerek eksikliği belirleyebilirsiniz” dedi.

YÖNETMELİKLER BİNALARI SAĞLAMLAŞTIRMIYOR

Türkiye’de ilk deprem yönetmeliğinin 1949 yılında çıktığını ve yaklaşık 10 yılda bir de bu yönetmeliklerin değiştiği bilgisin veren Prof. Dr. Hüsnü Can, şöyle devam etti:

“Son yönetmelik 2018’de değişti ve 2019’da yürürlüğe girdi. 1999 Marmara depreminde ise 1998 yönetmeliği yürürlükteydi.  Buradan şu çıkıyor, deprem yönetmeliklerini değiştirerek binaları güvenli hale getiremiyoruz. 1999’dan sonraki yapıların yıkılma olasılığı daha az çünkü daha güvenliği daha sağlam binalar yapıldı. Marmara depreminde yaklaşık 18,500 kişi hayatını kaybetti. Bu depremde 1999 yılından önceki yönetmeliklere göre yapılan yapıların hepsi yıkılmadı. Her yönetmeliğin özellikleri vardır. Bu yönetmelikler proje yapılırken kullanılır. Hatanın yüzde 90’ı projenin şantiyede uygulamaya başlanmasıyla ortaya çıkıyor. Çünkü projedeki yapı ile imalattaki yapı örtüşmüyor. Bunun denetimini 1999’dan önce belediyeler yapıyordu şimdi ise profesyonel yapı-denetim firmaları yapıyor. Belediye mühendisleri inşaata bile gitmez sadece imza atarlardı”

DEPREM YÖNETMELİĞİ VE DEPREM HARİTALARI GELİŞİYOR AMA EKSİĞİ VAR

Türkiye’nin ilk deprem tehlike haritasının 1945 yılında ilk deprem yönetmeliğinin ise İtalyan Yapı Şartnamesi ile 1947 yılında yapıldığı bilgisini veren Gazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Pampal, “Günümüze kadar yaklaşık 13-14 yönetmelik çıkarıldı. Bugüne kadar da 6 kez deprem tehlike haritası yayınlandı.(1945-1947-1963-1972-1996-2019). Buradan anlayacağımız gibi yönetmeliklerimiz daha çabuk değişiyor. Büyük bir deprem olduğu zaman deprem yönetmeliğimizi değiştiriyoruz.  Son olarak 2018 deprem yönetmeliği ve 2019 deprem tehlike haritası yürürlükte. Eleştirilecek yönleri olsa da haritalarımız doğru yönde gelişiyor. Hep dünyada hem de Türkiye’de gelişiyor. Yeni bilgiler ekleniyor. Yapı tipleri, yapı sistemleri, yeni yapı türleri ekleniyor. Eksiklikler tamamlanıyor. Sürekli gelişerek devam ediyor diyebiliriz. Pek çok açığı kapatır, görevi yapar ama pek çok da eksiği bulunuyor. Meslektaşlarımız son yönetmeliğinde yakın zamanda bir takıp değişikliklere uğraması gerektiğini belirtiyor” ifadelerini kullandı.

YÖNETMELİK, YASA, YÖNERGE VEYA HARİTANIN ÖNEMİ YOK

Sadece harita ve deprem yönetmeliklerinin bu sonuçları ortaya çıkarmadığına vurgu yapan Pampal, “Burada sistem devreye giriyor. 1992 depreminden itibaren tüm deprem bölgelerinde incelemeler yaptım. O zaman gördüklerimle şuan gördüklerim hala aynı. İzmir’de de durum böyle. Kamu yapıları, hastaneler, belediye binasının bile oturulamaz halde olduğu belirtiliyor. 1992 yılında 3 hastanenin 3’ü de yıkıldı. (SSK, devlet hastanesi ve askeri hastane). 2003 Bingöl depreminde yatılı bölge okulu yurdu yıkıldı. 90 öğrenci enkazda kalmıştı. Kamu yapıları yıkılıyor. Kamu yapıları demek zemin etüdü yapılmış, projesi deprem yönetmeliğine göre hazırlanmış, denetimini bayındırlık bakanlığı yapmış ama gece kondular ayakta dururken bu bütün denetimlerden geçmiş yapılar yıkılmış. İstanbul’da Silivri açıklarında 5,7 şiddetinde bir deprem oldu devlet hastanesi ağır hasar aldığı için boşaltıldı. 30-40 okul hasar gördüğü için boşaltıldı. Bunların kağıt üzerinde tehlike durumu, yönetmelik hükümlerine uygun olarak yapıldığı görülüyor. İzmir’de yıkılan yapılarında hepsi kağıt üzerinde uygun görünüyor. Hiç şüphemiz yok işlemleri tamamdır. Burada devreye giren yönetmelik, yasa, yönerge veya haritanın bir önemi yok. Önemli olan burada belirtilenlere uyularak arazide, şantiyede uygulamanın doğru düzgün yapılmamış olmasıdır” şeklinde konuştu.

KOPYALA YAPIŞTIR YÖNETMELİĞİN HİÇBİR ANLAMI YOK

Yasa veya yönetmelik çıkarmanın önemli ama çözüm olmadığını aktaran Prof. Dr. Pampal, “Yasa çıkarmak veya yönetmelik çıkarmak çok kolay. Yönetici politikacı çağırıyor teknokratı çağırıp “Hadi bakalım haritayı güncelleyin, para lazımsa verelim” der. Harita da yönetmelikte bu mantıkla hazırlanır. Meclis’e gelir eller kalkar ve kabul edilir. Önemli olan bu değil, önemli olan projede olanın arazide ne kadar hayata geçirildiğidir. Biz bunu deprem sonrası hasar tespit çalışmalarında görürüz. Yıkılan hasar gören binaların projelerini alırız bütün binaları inceleriz. Bir bakarız ki binanın kolonları yok, kat adeti bile değişmiş, genişliği değişmiş, beton kalitesi değişmiş yani hiçbiri uymuyor. Yani kağıt üzerindeki ile pratikteki uyuşmuyor” dedi. ABD, Avrupa, Çin veya Japonya’daki deprem yönetmeliğini kopyala yapıştır mantığı ile Türkçe çevirerek yönetmelik hiçbir anlamı olmadığını belirten Pampal, “Bunu uygulamadıktan sonra hiçbir anlamı yok. Bizim sorunumuz uygulamada. Sistem dediğim bu. İnsan kalitesi önemli. Konunun kalitesi, felsefesini anlamamış, depremin nasıl hasar verdiğini bilmeyen, zeminle depremin uyumunu bilmeyen, zeminin hasar üzerindeki etkisini bilmeyen insanlar asıl sorunu oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

KÖTÜ ZEMİN DEPREM ŞİDDETİNİ 2-3 KAT ARTIRIR

İzmir’de meydana gelen 6,6 şiddetindeki bir depremin hasarının bu kadar fazla olmasının nedenini kötü zemin olarak açıklayan Pampal, “Kötü zeminin deprem şiddetini 2-3 kat artırdığını bilmeyen birine yaptırırsanız sonuçları kötü oluyor. Kağıt üzerinde usulüne uygun, yönetmeliğe uygun binayı yapar ama zemini dikkate almadığı zaman bina 7 büyüklüğündeki bir depreme dayanacaktır aslında ama zemin kötü olduğu için bina depremi 7 değil 14 şiddetinde yaşar. Binanın bu şiddete dayanma şansı yoktur. İzmir Bayraklı bölgesinde zemin ivmeyi, şiddeti 2-3 kat büyütmüş. Oradaki yapıları depreme dayanıklı yapılsa da belki bir kısmı yine hasar görecekti belki yıkılacaktı ama zarar bu kadar büyük olmayabilirdi” dedi.

DEPREM EN ACIMASIZ KONTROL MÜHENDİSİDİR

Dikkat edilmesi gereken bir diğer hususunda yapının yönetmeliğe uygun yapılmasından sonra yapıya müdahale edilmesi olduğunu belirten Prof. Dr. Pampal, “Kolonun veya kirişin fonksiyonunu, bu sistemlerin depremin şiddetini karşıladığını bilmeyen birisi ‘Bunu niye böyle yapmışlar alanı daraltmışlar’ diyerek alanı genişletmek için bunları kesiyor. Bunun örneği o kadar çok ki. Yönetmelik yapmak kolay. Deprem en acımasız kontrol mühendisidir. Yapılan tüm hataları gözüne sokar. Biz buna rağmen ders almıyoruz anlamıyoruz” ifadelerini kullandı.

BUNU VATANDAŞ DEĞİL KAMU OTERİTESİ ÇÖZER

Üniversiteler tarafından beton kalitelerini ölçmek için yapılan bir çalışmanın bulunduğu bilgisini veren Pampal, “Bu denetimler kalitenin üçte biri oranında olduğunu gösteriyor. Bu yapıların hepsi kağıt üzerinde olması gerektiği gibi yapılmış diye onay almış durumda. Bunlara birileri imza attı. İnsanlar öldü, yaralandı, evi yıkıldı. Bu imzaları atanlar gezmeye devam ediyor. Bu yapılarda yapı denetim firmalarının da imzaları var. Vatandaşlarımızı bir yere yönlendiremiyoruz. Gitseler de bir sonuç alamıyorlar. Bunu vatandaş çözemez bunu kamu otoritesi çözebilir” şeklinde konuştu.

ADI ÜSTÜNDE ZORUNLU AMA YAPILMAMIŞ

Zorunlu deprem sigortasını zorunlu trafik sigortasına benzeten ve sorunun bu yöntemle kolaylıkla çözülebileceğini savunan Prof. Dr. Pampal şöyle devam etti:

“Ülkemizde zorunlu deprem sigortası sadece gaz bağlamak için gerekli zannediliyor. Sadece para almak ile eş değer tutuluyor. Bir otomobile zorunlu trafik sigortası yapılırken yaşına, modeline, markasına bakılıyor. Sahibinin yaşına, daha önce yaptığı kaza durumuna her şeye bakılıyor ve buna göre de bir risk primi belirleniyor. Yapılarda ise sadece metrekaresine bakılıyor. Böyle bir şey olamaz. Vatandaş sadece elektrik, su veya doğal gaz bağlatmak için yaptırıyor. Sonra bir daha da yaptırılmıyor. İzmir’de zorunlu deprem sigortası yapılmış bina oranı yüzde 54 civarında. Bunun yüzde 100 olması gerekiyor. Adı üstünde zorunlu ama yapılmamış. Bu sigortasız bir aracın trafikte dolaşması gibi bir durum. 1999 sonrası atılan bu adım çok önemli ama uygulamada sıkıntı var. Bu sistemi düzgün bir şekilde işletirsek bütün sorunlar kendiliğinden çözülmüş olacak. Sigorta yapılırken sigorta şirketinin mühendisleri, mimarları, gerekli incelemeleri yapan personeli olacak. Bu ekipler sigorta yapılacak binayı inceleyecek, projesine, zemin durumuna bakacak ve sonuç olarak depreme dayanıklı bir bina ise primi düşük, dayanıklı değilse çok yüksek olacak. Bunları yaparken de bu personelin yönetmelik, deprem risk haritasından da haberi olacak tabi ki. Bazı binalar durumundan dolayı sigortalanmayacak bile. Böylece sorun çözülmüş olacak. Ama biz her depremden sonra ağlaşıp duruyoruz”

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 10
  • Maalesef 3 yıl önce Şikayet Et
    Hep yetkilileri suçluyoruzda, o arazilerde geçmişte tarım yapıldığını, 5 -10 metrelik dere yatakları olduğunu ve şehrin hafriyat ve çöpüyle dolduğunu bilmeyen sadece yerel halkından olmayanlar bilmez. Şimdi bu geçmişte tarım yapılan düz arazileri devlet imardan çıkarsa 4-5 milyonluk en azından 4 daire kazançlı arsa sahipleri tabiki sonradan zengin olanlar dededen zengin olanlar birde buraların geçmişte imara açılacağını hissedip yatırım yapanlar VS. Ne hissederler razımı gelirler davamı açarlar, merhaba biz olsak ne yaparız en önemlisi de bu...
    Cevapla
  • Maalesef 3 yıl önce Şikayet Et
    Yaya yürüyen kaç kişi kaldı.Devlet eskiki gibi dağlık tepelik arazileri yeni şehir alanları olarak imara açacak, Toki olarak çeşitli ebat ve tarzlarda evler yapacak yeşil alanı bol mahalle kavramı olan yerler imar edecek şu an bütün düz imara açık araziler imara kapatılacak, Tarım arazisi ilan edilecek.
    Cevapla
  • Greenpeace 3 yıl önce Şikayet Et
    Binalar dağ,tepe kenarlarına değil düz ovalara yapıldı sonuç: acı ve keder.Dağda yaşayıp düz ovayı eken atalarımızdan hiç mi ders almadık biz.
    Cevapla
  • Misafir 3 yıl önce Şikayet Et
    Yav hehe.rüsvetçiler temizlensin al gardaş bu sana küçük bir hediye tamam tamam çık 5 kat daha olaylarını bi halledin vatandaş elbetteki salonuna mutfagına bakacak devlet belediye isbirligiyle de dayanıkliligina bakacak bos bos konusmaktan baska birsey degil.Zorunlu deprem sigortasini yaptirmayanlarda takip edilseydi cop toplamak mi sadece gorev.sigorta olmadan nasil su gaz aboneligi oluyor o zaman bunlarin hic birisimi ev degistirmemis kanun dedigin sey el altindan para veremeyenlere işlerse olacagi bu.
    Cevapla
  • Misafir 3 yıl önce Şikayet Et
    Bu işin üstesinden vatandaş nasıl gelsin.Kredi cekip ev alcam begendiğim evi depreme dayanıklı mı diye test ettirecem 90 100bin tlden bahsediyoruz dayalikli cikmadi diyelim bir sonraki ev içinde aynı fiyatlar.Mümkün mü Allah aşkına.Bu devletin görevi olsa bina yapıldıktan sonra kontrol edilse dayanıksızsa yıkılsa ibret için olma mı.Bir iki bina oturma izni verilmeden yıkılsa adam gibi yapmaya başlarlar yoksa kanunla yasayla cezayla olmuyor işte anlasak mı acep.
    Cevapla
  • Duru 8 3 yıl önce Şikayet Et
    Bornovadayim yeni yapıların temel etütleri ve demirlerini beton kalitesini kontrol eden yeni ve tarafsız firmalar değil devlet tarafından yapılsın bazı inşaatları görüyoruz entreler bazı firmalar 20 çile 25 cm koyuyor dürüst çalışan firmalar 10 cm ile 12 cm aralıklarlademir koyuyorlar. Raydan temel izmir için elverişli değildir muhakkak binaların yanlarından temellere pabuç koymak lazım.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle