Müstakil bir evde oturmak hayal mi?

Hergün yenisinin eklendiği koca koca apartmanlar hayatımızı yaşanmaz kılıyor. Yabancı filmlerde gördüğümüz bahçeli müstakil evler ise hayallerimizi süslüyor. Peki müstakil bir ev gerçekten hayal mi?

Müstakil bir evde oturmak hayal mi?
Müstakil bir evde oturmak hayal mi?
GİRİŞ 18.07.2011 14:08 GÜNCELLEME 18.07.2011 14:08

Ev, apartman, mimari ve şehircilik meseleleri ile alâkalı olarak yıllar içerisinde çok sayıda kişi ile görüştüm, müstakil ev konusunu kendileri ile paylaştım. Umumiyetle olumlu tepkiler almama karşılık bana itiraz edenlerin çoğunlukla apartmanı yapan, yaptıran, çizen meslektaşlarım olduğunu fark ettim.

Buna iki sebeple şaşırmadım;
Birincisi, alışkanlıklar ve ezberlerin yeni fikirlere direnç gösterdiğini evvelce bilmemdir.

Neredeyse bir asırdır apartman dışında kendisine bir seçenek sunulmayan insanımızın karşısına müstakil ev seçeneği gösterilince elbette bu tercih inandırıcı görülmemektedir. Einstein diyor ki "Alışkanlıkları parçalamak, atomu parçalamaktan da zordur." İkincisi ise apartmandan vazgeçmenin inşaatı meydana getiren grupların fahiş kârlarını engellemesi nedeniyle bu gruplar tarafından itirazların kaçınılmaz olacağını tahmin etmemdir. Ancak gerçekler ortadadır, gözünü kapayan kendine geceyi yapar. Apartmanlar bizzat onu ilk defa meydana getirenler tarafından terk edilmiştir. Telâfisi mümkün olmayan yüzlerce zararlı sonuçları batı dünyasını apartman yapı sistemini terke zorlamıştır. Bununla birlikte Avrupa'da az da olsa yeni rezidans türü apartmanların yapıldığını görebilirsiniz. Ancak müstakil evlere nazaran bunların nispeti % 1- 2'leri geçmez, onlar da umumiyetle şehir merkezlerinde, küçük metrekareli stüdyo tip, çocuksuz ya da az çocuklu ailelere hitap etmektedir, bunlarda bir pazar payı olduğunu reddetmiyorum. Vatandaşlarımız arasında aklı apartmanlarda kalanlara, dairelerini bırakmak istemeyenlere itirazım yok, tercihlerine saygı duyuyorum.

Ama biz yine fıtrî (yaratılışa en uygun) olan az katlı, bahçeli, ağaçlı, müstakil ev tipini teklif ve tavsiyeye devam edeceğiz. Çünkü dünyamızın ekolojik, sosyal, ahlâki ve ekonomik geleceği açısından sürdürülebilir tek model budur.

Müstakil bir ev hayal mi?

Ülkemizde müstakil ev konusunda itirazı olanların temel düşüncesi "Türkiye kalabalık bir ülke, bu topraklara sığamayız, apartman yapmaya mecburuz." noktasında düğümlenmektedir. Anlıyoruz ki bu iddia sahipleri dünyayı tanımıyorlar, bir hesap yapmamışlar ve hiç düşünüp tartmadan bu sözü söylemişler.

Bakınız bir misal vereyim; Almanya'nın yüzölçümü Türkiye'nin 2 katından daha az, buna mukabil nüfusu bizde 10 milyon daha fazla ve halkın % 75'i müstakil ve bir-iki katlı evlerde oturmaktadır.


Hollanda'yı ele alırsak, toprakları bizim Konya vilâyetimiz kadar, fakat nüfusu Konya'nın tam 8 katı, yani 16 milyon. Yine buna rağmen şehir merkezlerindeki tarihi apartmanları saymazsak halkın büyük çoğunluğu müstakil evlerde ikamet ediyor. A.B.D.'deki rakamları verdiğimde daha da şaşıracaksınız. Amerika halkının % 95'i müstakil evlerde yaşamaktadır sadece bir kısım muhtaçlar zaruret sebebiyle eski apartmanlarda ikâmet etmektedirler. Amerika'da ekranlarda sıkça gördüğümüz gökdelenler, ev ve apartman değildir, iş merkezi, otel ve hizmet binalarıdır, bu binalar da şehirlerin belirli bölgelerinde özel izinlerle inşa edilebilmektedir.

Ülkemizde nüfus yoğunluğu çok düşüktür. Türkiye Almanya'dan 2.5 kat, Hollanda'dan 4 kat daha az düşük yoğunluktadır. Bir başka ifadeyle topraklarımız geniş ve büyüktür, bu topraklar müstakil ev yapmakla tükenecek değildir. Ülkemizde temel mesele nüfusun birkaç büyük şehirde toplanmış olmasındadır. Bazı şehirlerimizin yoğunluklarını verelim.

Ülkemizde yoğunluk birkaç büyük şehirde ve bilhassa İstanbul'da toplanmıştır. Türkiye geneli ortalama yoğunluğu 92 iken, İstanbul Türkiye ortalamasının tam 26 katı bir yoğunluğa sahiptir.

Dolayısıyla sadece İstanbul'a bakarak, Ankara ve İzmir'e bakarak ülke geneli için yorumlarda bulunmak yanlış olur. Demek ki yapılacak iş kendiliğinden ortaya çıkıyor. Hem konut, işyeri, fabrika, yol gibi bütün yatırımları büyük şehirlerden uzaklaştırarak göç baskısından kurtarmak, yeni yatırımları mutlaka nüfusu az olan şehirlere yönlendirmek olmalıdır. Demek ki herkese müstakil ev arsası verilirse ihtiyaç sadece 3500 km2 dir, bu büyüklüğü zihinlere bir fikir verme gayesiyle söylersek Van Gölü büyüklüğü kadar bir alana tekâbül etmektedir. Türkiye yüzölçümü düzlemsel olarak 779.452 km2 dir. Buradan baraj ve göl alanlarını düşelim, kalan miktar 770.000 km2. Şimdi de 70.000 km2 kayalık gibi hiçbir şey yapılması mümkün olmayan alanları düşelim. Kalan miktar net 700.000 km2 dir. Son olarak topraklarımızın yüzde kaçının ev parsellerine gittiğini hesap edelim. 700.000 / 3.500 = 200 Evet, şaşırmayalım, ülkemizin sadece 200'de 1 'i ev yerleşmeleri için yetmektedir. 200'de 1, diğer bir ifadeyle 100'de 0,5'i (yarım) ev yerleşmelerine gitmektedir.
 

Şehircilik hesapları yapılırken tecrübî bir bilgi olarak yolların ev parselleri kadar bir alan tutuğu kabul edilmiştir. Demek ki 10O'de 0.5'i de parsel arası yollara (sokak ve caddelere) veriyoruz. Evlerin kendisi, bahçesi, sokaklar ve caddelerin tamamı bu şekilde 10O'de 1 'lik bir alan kaplamaktadır. Ayrıca dikkatinizi çekerim, parselin tamamı bina olmuyor, ev başına en az 150-190 m2 lik bir bahçe ve yeşil alan kalıyor.

Devam ediyoruz, arazilerimizin kalan; 3100'de 1'i de sanayi ve üretim (fabrika,atölye ve iş merkezleri) 100'de 1'i de hizmet sektörü (turizm, sağlık, eğitim binaları) 10O'de 1 'i de kara ve demir yollarına ayrıldığını hesap edelim, her halükârda topraklarımızın % 4'ü binalara ve yollara ayrılmakta geri kalan % 96'sı ziraat, hayvancılık ve orman alanlarına kalmaktadır.

Nerede arazi yetmez diyenler!

Avrupa ve Amerika'ya seyahat etmiş olanlar görmüşlerdir, halkın ekseriyeti 1-2 katlı müstakil evlerde oturmaktadır. Üstelik Fransa ve Almanya gibi ülkeler devâsâ endüstri alanlarına rağmen hâlâ büyük zirâ- i topraklara sahiptir ve dünyanın sayılı tarım ürünü ihraç eden ülkeleri arasındadırlar. Lütfen başka hesapları olanlar halkımızı aldatmasın, halkımız da bu yalanlara kanmasın.

Türkiye'nin halletmesi gereken öncelikli meselesi; "Arazimiz yetmez" yalanına son vermek, sonra; ziraat, sanayi, güvenlik, eğitim, enerji, şehirleşme gibi temel meselelerde ulusal makro plânlar yaptırmak ve halkı inandırarak bu plânlara katılımını sağlamak, nüfusunu ülke sathında homojen hale getirecek ulusal plânlan uygulamak olmalıdır.

Teklif ve tavsiye; 1 - 2 katlı evler 21. asra girdiğimiz şu yıllarda önermiş olduğumuz az katlı, müstakil, bahçeli, standart üretime uygun, sade ve yalın, tabiata zarar vermeyen ve geri dönüşüme elverişli malzemelerden yapılmış yeni ev konsepti asla bir macera ve hayal ürünü değildir. Önerilerimizi eski Türk-Osmanlı evlerinin günümüzde tekrar uygulanması şeklinde anlayanlara şunu söylemek isterim, geleneksel mimarimizden yararlanmak düşüncesi ile bundan 300-400 sene evvel yapılmış evlerin tekrar edilmesi düşüncesi aynı şey değildir. Çünkü devirler, şartlar ve imkânlar değişmiştir. Bugün 16.yy. evinin aynısını yaparsak yanlış olur ve taklitçi durumuna düşeriz. Lâkin devirlerinin en iyisi olan bu evlerden fikren istifade edelim diyoruz. Ortalama 5 nüfuslu bir aile için taban alanı 60 mÇ, üst katı da 60-70 mÇ olan ve toplamda 120-130 mÇyi bulan bir ev tasarlayalım, bu evleri de 250 mÇlik parsellere yerleştirelim.

Her aileye 250-60=190 mÇ bahçe alanı kalır. Kişi başına ise 190/5=38 mÇ yeşil alan düşer ki şimdiki şehirlerimizde kişi başına 6 mÇ olan yeşil alanın 6-7 katıdır. Böyle bahçeli bir evde neler yapılabilir? 1 adet erik ağacı, 1 adet dut , 1 adet kiraz ağacı dikilebileceği gibi ayrıca domates, biber, maydanoz, marul gibi ailenin yıllık ihtiyacını karşılayabilecek birçok ürünün yetiştirilme imkânı sağlanır.

Böyle bir bahçeli ev modeli, ailelerin hafta sonu kır gezileri için ya da bazen bir ağaç gölgeliğinde mangal sefâsı yapmak için 70-80 km araba ile uzaklara gitme saçmalığından, masrafından, eziyetinden kurtulma imkânı getirmektedir. Batıda olsun doğuda olsun bütün dünyada geçerli olan ev modeli bir iki katlı evlerdir, apartmanlara bir dönemin hataları olarak bakılmaktadır. Bu hataların telafisi için batıda her yıl birçok eski apartman yıkılmaktadır. Hatta dört yıl çalıştığım komünist Rusya'da dahi halkın müstakil evlere yöneldiğine şahit oldum.

Apartmanda ısrar eden bir biz kaldık. Apartman tipi yerleşme modeli ülke kaynaklarının israf edilmesi noktasında büyük rol oynamaktadır.


Birçok aile apartman ve şehir hayatından bunaldığı için deniz kıyılarında ve orman alanlarında kendisine ikinci bir ev yaptırmakta, yılın sadece bir kaç ayında kullanılan bu evler çoğunlukla boş tutulmaktadır. Türkiye'de bu şekilde tam randımanlı kullanılmayan, senenin 10-11 ayı boş tutulan yazıyla üç milyon konut olduğu tahmin edilmektedir. Bu miktar üç yüz altmış milyar dolar olarak Türkiye'nin iç ve dış borç toplamına denk gelmektedir. Bu israfil yapılaşma biçimini terk ederek borçsuz yaşamayı tercih etmez misiniz?

Kaynak: Mimar ve Mühendisler Grubu / Semih Akşeker